tarihinde yayınlandı

İzmir’de İzmir İçin… (Ece ERKAL)

DEPARK, DETTO ve İZKA nın önderliğinde, 13.10.2015 tarihinde, İzmir 3.0 “Beyond Smart Cities” çalıştayı gerçekleştirildi. Kamu ve yerel yönetimlerden STK’lara, kurumsal firma temsilcilerinden teknoloji yatırımcılarına, öğrencilerden akademisyenlere kadar geniş bir ekosistem paydaşının davet edildiği etkinliğe, biz de Dokuz Eylül Üniversitesi Mezunlar Derneği (DEÜDER ) olarak katıldık.

Bütün gün süren çalıştayın öncelikli amacı; İzmir’i geleceğe hazırlamak, ortak bir vizyon belirleyerek onu marka şehir haline getirme çalışma ve çabalarını geniş bir tabanda değerlendirmekti. Çalışma, katılımcıların gözünden ve deneyimlerinden İzmir’de sorun ve engel olarak algılanan unsurların belirlenmesi ile başladı. Daha sonra belirtilen bu eksiklikler ana başlıklar altında toplandı ve grup çalışması başladı.

İzmir’de yaşayanlar ve bu şehre gönül verenler olarak bizler bu tür beyin fırtınası çalışmalarını kendi aramızda yapmaya aslında alışığızdır. Her şeye rağmen burada kalıp bu şehir için üretmek isteyen, bu konuda düşünen insanlar olarak kimi zaman arkadaş sohbetlerinde kimi zamanda çeşitli platformlarda neler yapabiliriz üzerine hayal kurar, sesimizi duyurabileceğimiz hayaldaşlar ve destekçiler ararız. Bu çalışma bu açıdan herkesin ilgisini çekti ve katılımcılar değişik bilgi ve tecrübe sahibi diğer paydaşlarla keyifle fikirlerini paylaştı.

İzmir’de sorun olan konular belirlendiğinde ortaya şaşırtıcı bir tablo çıkmadı aslında. Ulaşım ve alt yapı sorunları en çok belirtilen konu oldu. Bunu iletişim, işbirliği ve koordinasyon sorunları takip ediyordu. Bu şehirde bir yandan pek çok etkin, yeni, farklı şeyler olurken bunlar ilgili kişilere ve bu şehirde yaşayan insanlara yeterince duyurulmuyordu. Bir diğer üzerinde hem fikir olunan sorun ise; şehirde bir vizyon, hedef ve bunları gerçekleştirmek için strateji eksikliğiydi. İzmir’in güçlü özelliklerinden hangisi ve hangileri öne çıkarılıp onun üzerine bir markalaşma süreci başlatılacak bu konuda çoğu kişinin kafası net değildi. Bunların haricinde elbette pek çok büyük şehrimiz için sorun olan çarpık kentleşme, kontrolsüz göç ve bu göç sonrasında şehre uyumlanma zorlukları gibi          konular da dile getirildi. Eğitim konusunda ise şehirdeki üniversitelerin kalitesi, sanayi ile olan işbirliği potansiyelinin yeterince değerlendirilmemesi gündeme geldi. Tüm bunlara ek olarak, İzmir’in; nitelikli iş gücünü bu şehirde yeterli iş imkanı olmadığı için özellikle İstanbul’a göndermesi de önemli bir sorun olarak görünüyordu.

Geliştirilmeye açık bu yönler ortaya konduktan sonra gruplara İzmir’i eşsiz yapan özellikler soruldu. Bu konuda katılımcıların hepsinin hemfikir olduğu düşünce ise; İzmir’in yaşam tarzı ve farklılara bakışı açısından Türkiye’nin geri kalanından bariz bir şekilde ayrıldığıydı.

Çözüm önerileri üzerine konuşulurken bir ara İzmir ve İstanbul kıyaslaması yapıldı. Bu konuda da İzmir’li çok netti. “Biz İstanbul değiliz ve kesinlikle olmak istemiyoruz.” Bizi İstanbul ile kıyaslamak bile başlı başına bir sorun olarak görülmeli diye itirazlar da geldi. Evet, bu şehir markalaşabilir, gelişebilir ve bir dünya şehri olabilirdi ve bu kesinlikle onun değerleriyle uyumlu, ona özgü olmalı ve buradaki sade ve kolay yaşam devam etmeliydi. Bana göre de bu çalıştayın en çarpıcı yanı bunun yüksek sesle hep bir ağızdan ifade edilmesiydi.

Çalışmanın daha sonrasında gruplara elinizde sınırsız kaynak olsa bu sorunları iyileştirmek adına bu kaynakları nasıl değerlendirir, somut olarak hangi adımları atardınız diye bir soru yöneltilerek onlardan ayrı ayrı sunum yapılması istendi.

Sunumlar sırasında değişik öneriler ve fikirler paylaşıldı. İzmir’in startup lar için ciddi bir potansiyel sunduğu, özellikle iş fikrinin belirli bir aşamaya gelinceye kadar şehrin uygun yaşam maliyetleri nedeniyle girişimciler ve yatırımcılar için cazip olacağı vurgulandı. Kentsel hafıza merkezinin kurularak şehrin unuttuğu ve hala devam eden değerlerinin yeniden ön plana çıkarılması, çok daha geniş kapsamlı gönüllü grupların oluşturulması, turizmin sadece deniz ve güneş değil, aynı zamanda şehir ve kültür turizmine dönüştürülmesi, butik ve konsept şehir müzelerinin tasarlanarak ziyaretçilere yerinde deneyim şansı sunulması, şehrin etrafındaki tarihsel merkezlerin birbirine çok daha hızlı ve konforlu ulaşım ile bağlanması, tarım ve tarım teknolojileri mükemmellik merkezleri kurularak yerel ürünlerin markalaştırılması gibi öneriler de ön plana çıktı ve diğer katılımcılar tarafından desteklendi.

Memnuniyet seviyesinin yüksek olduğu bu çalıştayın sonunda, bu sürecin farklı katılımcılar ile devam ettirilmesi ve öne çıkan projeler için aksiyon alınarak destekçi bulunması ve takip edilmesi yönünde karar alındı ve güzel temenniler de bulunuldu.

Elbette ki markalaşma bir süreçtir, hele ki şehir gibi her an yaşamaya, değişmeye devam eden bir yapının markalaşması çok daha fazla çaba, enerji, bilgi, deneyim ve katılımcılık gerektirir. Çözüm önerileri üzerine günlerce fikir üretilebilir diğer yandan bunların hayata geçirilmesi ayrı bir disiplin, niyet ve gayet gerektirir. Bu nedenle de, daha çok başında olan bu çalıştay serisini heyecanı sürekli kılma açısından değerli ve önemli buluyorum.

Bizim grubumuzda lise öğrencisi bir katılımcı vardı. Kendi aramızdaki tartışmalar sırasında moderatörlük sorumluluğunu ona verdik ve grup sözcüsü yaptık. Özgüveni, fikirleri ile hepimizi etkiledi ve günün kazanımlarından biri oldu. Gençlerimize özellikle ihtiyacımız var; çünkü, gelecek ve bu şehrin geleceği onların.

Evet, İzmir’de İzmir için güzel bir şey oldu ve ben de sizlerle paylaştım.

Ece ERKAL

tarihinde yayınlandı

“Deuder’li olmak… (E.Bülent ESATOĞLU)

1982 yılında İzmir’e bir heyecan ile gelişimizin üzerinden epeyce yıl geçti. Bu süre de hüzünlerimizi, mutluluklarımızı ve başarılarımızı/başaramadıklarımızı yaşadığımız ortak bir paylaşımın anlamıydı aslında hepimiz için Dokuz Eylül Üniversitesi… Üniversitemiz adını; yurdumuzun kurtuluş mücadelesinin, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile anıldığı ve 9 eylül’de taçlandığı bir tarihten almaktadır. 1982 yılında kurulduğundan bu yana, Üniversitemiz hızla büyüyerek, mezunları ile yurdumuzun her ilinde bir araya gelmeye başladığı günlerin güzelliklerini ve gururunu da yaşamaya başladık. Bu anlamda Deuder Ankara Buluşmasında bir araya gelmenin, özlemlerimizi gidermenin ve tekrar birbirimizi tanımamızın önemli bir adımını da atmış olduk. Cuma akşamından Ankara’ya gelmeye başlayan mezunlarımız, cumartesi günü Anıtkabir’de minnet ve saygılarını Atamıza sunarken, hedeflenen birlikteliğin en anlamlı harcının da atılması sağlanmış oluyordu bir anlamda. Yıllardır eksikliğini hissettiğimiz ama adını koyamadığımız, tüzel kişilik kazandıramadığımız bir şeyler vardı. Ben kuru kalabalık derdim kendimce, bir araya gelen arkadaşlarımızla buluşmalarımıza. Oysa üç yıldan bu yana, Ankara buluşmamız da net olarak görülen ve ortaya çıkan “üreten kalabalıklar, örgütlenen Dokuz Eylül’lüler” olmaya başladık. Bunu yaşamak, bunu hissetmek için çok bekledik sevgili dostlarım. Ankara’da çocuklar gibiydik yine, yaşımız ne olursa olsun, üniversite yıllarımıza dönmenin heyecanı ve paylaşımını yaşadık hep beraber, ailelerimiz ile birlikte. Ama bu sefer ürettik, güçlendik ve güçleniyoruz… Mükemmel bir gece yaşadık. Hani derler ya eğlencenin de dostluğun da DEUDER’li olmanın da “sonuna kadar” gururunu ve mutluluğunu paylaştık. Eğlendik… Eğlendik… Eğlendik… Meğer bir hedefi olmalıymış bu kalabalık grubun, işte o hedefimiz artık var. Ankara toplantısı aslında bunu anlattı, irdeledi ve çerçevesini, nasıl olacağını anlattı katılan dostlarımıza. Her mezunumuzun katılabileceği, katkı verebileceği ve DEUDER’li olarak gurur duyacağı bir sivil toplum örgütü olma yolundayız. Çok çok mutluyum . Yapılacak, gidilecek ve üretilecek tabi ki çok şey var. Eksiklikleri de olabilir. Hatta eksikleri var. Ama eksik olan sensin canım kardeşim. Sana sesleniyorum taa 1982 den.. Taptuk Emre’nin Yunus Emre’ye öğüdü gibi “Önemli olan yola çıkmaktır, yoldan çıkmak değil…” işte bence Çukurova buluşmasından sonra Ankara buluşması da yola çıkmanın ve hedefe yürümenin önemli adımlarından birisiydi. Dolu dolu hazırlanmış strateji planı ile hem yapılanları, hem de yapılacakları izledik gerçekleştirilen sunumda. Sabah yine bir araya geldiğimiz de, ayrılacak olmanın hüznü ile Ankara buluşmasının hazzı arasında gidip gelen duygularımızı ve yeni organizasyonları konuşuyorduk. Yapacağımız DEUDER Ankara çalışmalarının heyecanına kendimi kanalize etmiş ve 2015 mezunlarımıza dek geçen süre de ayrı düştüğümüz yılların özlemini bitirmeye çabalamak için bir nebze de olsa faydam olmalı umudu ile yola çıkmam gerektiğini düşünüyordum. Belki de ünlü Hintli Şair Tagore’un dediğini de uyarlayabiliriz bu anlamlı adımın tanımlanması için. Tagore “her doğan çocuğun, tanrının insanlıktan umudunu kesmediğinin işareti” olduğu söylemiş 19.yüzyıl da.. Ben de şöyle ifade etmek istiyorum. “Her Dokuz Eylül Üniversitesi mezununun DEUDER’e üye olması, beraber gittiğimiz, gideceğimiz yolun, doğru olduğunun göstergesidir.”

Bu yolda emeği geçen başta DEUDER Başkanı Sayın Ali Özalp ve çok kıymetli Yönetim Kurulu üyelerimize, hocalarımıza çok çok teşekkür ederim. Sağolun var olun… ”
Sevgi ve Saygılarımla
E.Bülent Esatoğlu
1987 Dokuz Eylül Ünivesitesi İ.İ.B.F. İşletme Mezunu

tarihinde yayınlandı

“Neden DEUDER?…”(Nuray TURAN)

Neden DEUDER üyesi olmalıyız?…. Bu soruyu dernek yönetim kurulu ve üyeler her toplantıda dile getirir esasında. Fakat ben “Neden DEUDER üyesi olmalıyız?” Sorusuna bir gerekçe daha eklemek istiyorum. Yaklaşık 8 aydır çok zor günler geçirmekteyim. Hastalığı, ölümü, başka başka sorunları üst üste yaşadık. Bu yüzden DEUDER faaliyetlerine aktif olarak çok uzun süredir katılamıyorum. Önce dedemin hastalığı, ardından erkek kardeşimin hastalığı, ardından dedemin hastalık sürecinin ağırlaşması, ardından babannemin ani vefatı, ardından annemin kalp ameliyatı…. Ha bir de bu görünen sorunların arasına serpişmiş, sızmış sorunlaroldu. “Hayat, her gün yeni bir umuttur!” dedim ve her yeni güne güçlü uyanmaya çalıştım. Bu zorlu süreçte, DEUDER yönetim kurulundan Sayın Doç. Dr. Özlem Çakır; Sayın Mihdiye Taşçı; Sayın Ali Özalp; Sayın Selçuk Küçükali ve Sayın Okan Ufuk yaşadığımız bu zorlu süreci bilen kişilerdi (bilmelerinden ziyade anlayış ve destekleriyle benim ardımda görünmeyen güçlermiş) Her biri hayatımın bu sürecinde tıkandığım noktada bir telefonla yolumu önümü açtılar…hani çok kişi der ya; “mutlaka ara, biz telefonun ucundayız, her desteğe varız (!)” diye… Bazen bu söz hatta çoğu Zaman askıda kalır, söylenir geçer… Fakat bu söz DEUDER’ de gerçekten hayat bulan bir sözmüş… 2 haziran 2016 günü; annem Antalya’da; Akdeniz Üniversitesi Kalp Damar Cerrahisi ABD’de kalp ameliyatı geçirdi. Ameliyat öncesi hazırlıkta “Trombosit ( beyaz kan) ve 0RH+ kan gurubu için toplamda 12 ünite kan ihtiyacımızda çok zorlandık ve hemen aklıma DEUDER üyelerinden Antalya’da yaşayan Okan Ufuk Bey geldi ve telefon açtım durumu aktardım ve çok kısa süre içinde gerekli kan ihtiyacımızın tamamlanması yönünde harekete geçti. Ve nihayetinde kanlar hazırlandı; hatta 12 ünite üzerine; yedekte de kan verecek kişi bulalım diye seferber oldu. Hastanedeki yatış, ameliyat, tedavi sürecini yakından takip ettihatta babam dedi ki ” kızım bizi biri aradı, şu şu konularda yardım etti, çok da faydası oldu, kimdi o dedi” ve ben babama Okan Bey’i ve DEUDER’ i anlattım gururla… Bu kadar mı DEUDER’ in benim yanımda oluşu? Hayır tabi! Ağustos 2015’te kız kardeşim Aslı’ nın düğününe Özlem Çakır ve Veli Atalan davetimizi kırmayarak katıldılar….yine DEUDER Böylesi hikayeler sizlerin hayatında da olabilir, bundan 10-20 yıl sonra; ya da 3-5 yıl sonra hatta yarın sizin hayatınızda da böylesi ihtiyaçlar ve özel günler olabilir… Belki bakarsanız, bu metni okuduktan sonra yarına kalmadan da olabilir, elinizden tutulması ya da mutlu gününüzü paylaşanların sayısı DEUDER’li gönül dostları ile daha da şenlenir…. Kişileri tanımak ya da tanımamak önemli değil bu paylaşımlar için DEUDER’li olmak ya da olunması yeterli… Şimdi mevcut üyelerimiz “iyi ki üye olmuşuz!” ;GENÇ9’lu üyelerimiz “mezun olunca üye olmalıyız!” ve üye olmayan Dokuz Eylüllüler’de üye olmak için araştırmalara başlamalı sanırım… Ben Muğla – Köyceğizliyim ve Antalya’da acil yardıma ihtiyacım oldu. Yarın öteki gün, Trabzonlu olup Adana’da ihtiyacı olan; İzmirli olup Tunceli’de ihtiyacı olan; Ağrı’da olup Aydın’da ihtiyacı olan; Bursalı olup Ankara’da ihtiyacı olan; İstanbul’da olup Artvin’de ihtiyacı olan; Muş’ta olup Gaziantep’te ihtiyacı olan sizler ya da yakınlarınız olabilir… Öyleyse; DEUDER’li olup ayrıcalığı farkındalığı yaşayın derim naçizane olarak …Dokuz eylüle değer; Dokuz eylüllüye değer! Hastalıkta sağlıkta; iyi günde kötü günde; düğün dernekte bayramda DEUDER

tarihinde yayınlandı

Biz Olabilmek… (Sevil KARLIK)

Öncelikle herkese sevdikleri ile birlikte sağlıklı, neşeli ve başarı dolu bir yıl dileyip, sizlerle hem DEÜDER hem de Ankara buluşması ile ilgili duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Yaklaşık olarak üç ay önce Dokuz Eylül Üniversitesi mezunu aynı zamanda Mezunlar Derneğimizin saymanı üstadım Mihdiye Hanım’ın yanında çalışmaya başlamamla birlikte DEÜDER ile de tanışmış oldum. Sonrasında Ankara buluşmasına kadar geçen süreçte elimden geldiğince dernek çalışmalarına özel titizlik gösterdim. Çünkü önümde harika rol modeller vardı. Bunun için kendimi ayrıca şanslı hissettiğimi belirtmek isterim.
Ankara buluşmasında, herkesten farklı olarak 2015 yılı mezunu olduğum için daha heyecanlıydım. Çünkü içlerinde birkaç kişi dışında kimseyi tanımıyordum. Ayrıca buluşmanın nasıl geçeceğine dair belirsizliğin yarattığı bir tedirginlik vardı üzerimde.Ancak buluşmada, yönetim kurulu üyelerinin, üyelikten ziyade gönüllülük esasına bağlı kalarak tavır oluşturmaları beni çok etkiledi. Onların yaptıkları fedakarlıklar, insanları bir araya getirme gayretleri, derneğin geleceği adına attıkları önemli adımlar, ileride daha da güzel işler çıkacağına olan inancımı kuvvetlendirdi. Ankara buluşması bende bu düşüncelerin oluşması adına güçlü somut bir sebeptir.
Buluşmaya dair gözlemlerim arasında dikkatimi çeken bir başka durum ise, katılımcıların birbirlerine karşı olan içten, samimi tavırları ve yıllara meydan okuyan enerjileri idi. İtiraf etmeliyim ki; içimden ” keşke onlarla aynı dönemde mezun olsaydım ” diye birçok kez geçirdim.
Toparlayacak olursam sizlerle beraber aynı ortamda bulunmaktan son derece mutluluk duydum. Benim için son zamanlarda birlik ve beraberliğin öncü olduğu samimiyetin ve içtenliğin en güzel şekilde gösterildiği bir birliktelikti.
Bu zamana kadar dernekle ilgili yaptığım çalışmalarda olduğu gibi bundan sonraki çalışmaları da bir görev gibi görerek değil, gönüllülük esasına bağlı kalarak büyük bir arzu ile severek devam ettireceğim.Tecrübeleri ile bana ışık olacaklarına inandığım ve beraber çalıştığım bunca değerli insana sonsuz teşekkür eder, onlarla çalışmaktan büyük kıvanç duyduğumu belirtmek isterim. Ayrıca 300. üye olmanın verdiği mutlulukla şimdiden bir sonraki buluşmanın gerçekleşeceği günü sabırsızlıkla beklemekteyim. Çünkü ”Dokuz Eylül’e değer, Dokuz Eylüllü’ye değer.”

Sevgiyle…

Sevil KARLIK
Dokuz Eylül Üniversitesi / 2015